Didem Nur Güngören'in durumlar, kitaplar ve şeyler üzerine, yayınlanmış -bazen de yayınlanmamış- muhtelif edebi yazıları... Tarih aralığı da 1999-2010 gibi... Hepsi bir arada temiz temiz...



Dünya Bir Masaldır

İhsan Oktay Anar’ın türlü acayipliklerle dolu yeni kitabı Suskunlar piyasada. Sindire eğlene okuyunuz.


“Bu yazar romanlarının bir yerinde mutlaka görünür.”
İhsan Oktay Anar, Türkçe’ye lezzetli romanlarla geldi. Puslu Kıtalar Atlası hâlâ bir çoksatar, üstelik insanların efsanesini kulaktan kulağa yaydığı şu meşhur romanlardan. Her şeyden önce ve hepsinden önemlisi kendini de romanlarına katmayı seven yazarımızın romanları (ilki de sonuncusu da) son derece eğlenceli. Ama eğlence anlayışı “bir partiye gidip eğlenmek” ile kısıtlı olanlar hayal kırıklığına uğrayabilir zira bu eğlence bir masalı okumanın keyfini, dünyayı ve üzerinde yaşayan şimdilik en gelişmiş saydığımız tür olan insanın aslında o kadar da ehlileşmemiş hallerini, zaaflarını ve güzelliklerini biraz daha tanımanın o çok insanî neşesi ile bir araya getiriyor. Hiç kuşkusuz yazarımız da bu eğlenceye katılacak; Uzun İhsan Efendi bu kez romanın sonunda bir anlığına görünüyor: yine romanının gerçekliğinin şahidi ve anlattığı hikâyenin mânâsının tamamlayıcısı olarak.

Zihinden gelen ve gövdeye yayılan şu gülümseme
Recaizade Mahmut Ekrem, ÖSS ve ÖYS kuşağının ezbere bildiği üzere, Türkçe’nin ilk gerçekçi romanını yazmıştır: Araba Sevdası. Buna ek olarak Recaizade Mahmut Ekrem romanının önsözünde ise gayet mütevazı bir şekilde Türk edebiyatına yavaşça yerleştirmeye çalıştığı roman türünün temel iki biçimine değinerek, Araba Sevdası’nı da aslında ağlanacak halde olan bir insanın gülünç hikâyesi olarak tanımlar. Suskunlar da, bu meselelere neşeli neşeli hafif hafif bakmanın, bakabilmenin hayırlarına işaret ediyor. Acz ya da acı içinde olan insanları ya da insanlık durumunu abarta kabarta anlatmanın fena sonuçları olabilir: Üçüncü sayfa haberlerinde gördüklerimize karşı artık hissisiz. Bunları değerlendiremiyoruz, hatta çoğu kez aldığımız haberleri, bildiklerimizi değerlendiremiyoruz; ya çok hisliyiz, ya da aşırı hissiz. Duyduğumuz, bildiğimiz hikâyelerin içini, mantığını, yapısını, nedenini-sonucunu anlamaya çalışmanın yolu –eğer amacımız gerçekten de buysa, bu çabanın sonuçlarından medet umuyorsak- bazen buraya, dünyaya sanki uzaklardan bakar gibi bakmaktan geçiyor. Taze, yeni bir bakış, hiçbir şey bilmeden, önyargı taşımadan ve insan olmaktan kaynaklanan bir merakla bakmak. Böylece işte görülenler artık bir şey ifade edebilir

“Bakalım burada ne varmış?”
Dünya böyle bakınca bir fabl gibi. Dünyanın tarih de öyle. Sanki türlü yaratıklar, türlü hayatların içinde habire kımıldıyor, birbirine karışıyor, birbirinden uzaklaşıyor. İstanbul şehrinin bir dönemi Suskunlar’da kıvrıla büküle, içindekilerin debdebesiyle canlanıp, odanıza dolacak gibi. Bakacaksınız, orası kesin. Mevlevilere, gayrımüslimlere, hayaletlere, gürültüsü uğultusu sokak sokak bir başlayıp bir biten mahallelere, bunların sakinlerine ve içi aşktan, intikamdan, hırstan kıyılan insanlarına bakacaksınız. Kimlerin başına neler gelmiş, neden gelmiş? Herkesin bir derdi, bir çözümü var; bir de kısa ya da uzun bir ömrü. Herkes herkesten apayrı. Sonra bunlardan bir şey çıkaracaksınız. Dünyanın hakikâti mi masaldan çıkacak yani? Olabilir. Anlatılanları masalmış, ya da tatlı bir müzikmiş gibi dinleyince belki. İçlerindeki o kasvetli ağırlığı kanatlandırınca belki. Hiçbir şey bilmeden, sağır dilsizmiş gibi dünyaya, insanlara dönünce belki.




Gerçeğin Peşinde, e sonra?

Gerçek burada bir yerde, ama bulunca ne olacak? Ona böyle bakınca ne olacak? Bir kitap okuyunca hayatımız mı değişecek?
İzmir’de yaşayan Uzun İhsan Efendi, bir aynanın içine girmiş olduğu halde hakikâtın peşinde; onu bir kez görebilecek olan gözlere gösterip sonra da susacak. Zira hakikâtı bir kez görenler sonra ancak susabilir. Ya da roman yazabilirler elbette.
Biz de ağırlıklarla dolu, ağırlıklarla dayalı döşeli hayatlarımıza döneceğiz. Belki onu biraz hafifletebilmenin faydasını, belki de biraz yöntemi öğrenmiş olarak; hem de ondan kaçmadan, başka yerlere saklanmadan, tam da içinde olarak.


Suskunlar
İhsan Oktay Anar
İletişim Yayınları

Yayınlanma tarihi: Aralık 2007

Hiç yorum yok: