Didem Nur Güngören'in durumlar, kitaplar ve şeyler üzerine, yayınlanmış -bazen de yayınlanmamış- muhtelif edebi yazıları... Tarih aralığı da 1999-2010 gibi... Hepsi bir arada temiz temiz...



Şu Tuhaf Amerikan Edebiyat Alemi

Yüzyılın edebiyat olaylarından en az ikisini (Tiffany’de Kahvaltı ve Soğukkanlılıkla romanlarıyla) hazırlayan ve başrolünü oynayan Truman Capote’nin yarattığı üçüncü skandalın kaynağı Kabul Edilmiş Dualar Türkçe’de.


Truman Capote’nin hayatının bir döneminin anlatıldığı “Capote” filminin sıkı sahnelerinden biri onun marketten aldığı minik cam kavanozlardaki bebek mamalarına viskiyi karıştırıp bu karışımı afiyetle küçük kaşıklarla yemesiydi. Gerçekliğini bilemiyoruz elbette ama 20. yüzyılın gerçekçi romanınının seyrini neredeyse tek başına belirlemiş bir yazarın maddeyle, bağımlılıkla ilişkisinin net bir fotoğrafıydı bu sahne. Capote’nin hayatını ve yazarlığını –özellikle son dönemini– etkilemiş olduğu su götürmez böylesi bir bağımlılığın kişisel zaaflar yanında bir o kadar da uçarı, tuhaf, düşkün bir edebiyat çevresinden kaynağını aldığını düşünebiliriz, elimizde yeterince veri var.

Böyle bir ortam, editörlerin eleştirmenlerin kıskacında, denetiminde, beğenisinde yaşayan, hatta Capote gibi yetenek abidesi olarak bu sistemin kaymağını fersah fersah yemiş ve sindirmiş yazarların bir yandan da bu çevrenin acımasızlığı ölçüsünde halihazırdaki kişisel yalnızlıklarına yalnızlık eklemeleri için gayet elverişli. Joseph M. Fox, Capote’nin yakın dostu ve editörü, yazısının ve hayatının mihmandarı bile açıkça bu alkol macerasında onu yalnız bıraktığını, yeteneğini harcamakla Capote’yi suçladığını itiraf ediyor.

Peki bütün bunların sonucu ne? Tam da bu ortamı cehennemden ateş çalıp da ortaya atar gibi yazmaya çalışan ve bunu tam da bu ortamın cehennem oluşu nedeniyle bitirmeyi başaramayan bir yazar. Kabul Edilmiş Dualar bitmiş bir roman değil. Capote’nin yazdığını iddia ettiği hiç bir bölümü bulunamamış. Sağlığında yayınlanan bölümleri dışında başka bir parçası –şimdilik– maalesef yok. Capote’nin yeni bir Proust gibi içinden geçtiği, kendisini var eden ama bunun yanında bedelini ödeten sosyal yaşamı sert bir üslupla tokat çarpar gibi yazma gayreti sonunda kendi yüzünde patlamış gibi. Yayınlandığı zaman yaşamını ifşa ettiği dostları ona bir daha açmamak üzere kapılarını kapatmışlar. En yakın dostları, editörleri dahil.
Üstelik kendisi de yazdığı şeyden asla memnun olmamış. Soğukkanlılıkla’da kalemini bilemiş yazarın bu keskinliği, söz konusu olan şey kendi yaşamlarının (üstelik) içeriden görünüşüne değince ipin ucunda kim varsa bir miktar yanmış gibi görünüyor.

Capote romanın bu yayınlanmış üç parçasında Proust’un anlatıcısının döneminin salonlarının olağanüstü ortamından çıkardığı acımasız ama verimli sonuçlara ulaşamadı, belki bu doğru. Yine de ulaştığı başka yerler var. Hainlikle suçlanan yazarın satirik metni sosyal alanda kusursuz çalışan müthiş bir içgörü tekniğini ulaşılamayacak hizalara yerleştirdi. Zira içgörü bireysel tecrübenin vahası olarak nadiren sosyallikle bu denli cebelleşir; kendi tuzaklarına düşmeyen bir anlatıcı nadiren böylesi bir kesinlikle belirir.

Capote’nin derdinin derinliğinin su götürmezliği, onu böyle bir metni kurmaya, yayınlamaya iten ortamın çetrefilliğini bir yana bırakalım.Bu sefer karşımıza Proust’un anlatıcısının, adeta bir çay fincanından fırlayıp karşısında bütün detayları ile beliriverdiğini sandığı o çocukluk alemine benzer bir dünya aynı canlılıkla çıkıyor. İstersek bu romanın arka planı, Capote’nin belki de dehşet dolu iç ve dış dünyası hakkında hiç bir şey bilmeyebiliriz, fark etmez. Ana karakterin, P. B. Jones’un dünyası içinden fırlayacak ve bütün canlılığıyla önümüze dikilecek bir araç bulacaktır.

19. yüzyıl Avrupa salonlarında gezinen hassas, çekingen ama yetenekli ve bilgili Marcel’in yanına, 20. yüzyıl Amerikan entelektüel üst sınıfının salonlarında dolaşan, sinik, çıkarcı, duygusuz bir P. B Jones koyalım. Kadınlarla ve erkeklerle yatan, kendisini ve hayatını gözlemin keskinliğinden çok ruhsuzluğun üst katmanlarından tonlarla aktaran, kariyeri için neredeyse her yola gelen bir yazarın kariyeri. Ahlaki kaygısızlığı ve bunun içinden gelen itiraflarıyla anlatıcıya eşlik eden bir grup sıradışı karakter.

Bizi ne kadar mı ilgilendiriyor? Çok. Zaten gerçekle edebiyatı kafa kafaya getirmek, aynı kulvarda ikisini oynatmak bu memlekette hayli zorken, böyle bir geleneği henüz yaratamamış, halihazırdakini de hazmedememişken, Capote ekseninde böyle bir yazıyı, dönemi; bunların olumlu olumsuz etkilerini yargılamadan anlamaya çalışmak gerçekten de buna soyunanlara çok şey kazandırabilir. Bunun dışında postmodern roman, Orhan Pamuk iyi bir yazar mı, Türk Edebiyatı neden böyle az verimli, neden hep aynı üsluplarda yazılarla karşılaşıyoruz gibi soruları da Kabul Edilmiş Dualar’ın sıkı bir okuması sonrasında tekrar düşünebiliriz.

Belki de en iyi sonuç şu olabilir: Çağımızın şu tuhaf, çılgın, ele avuca sığmaz, duygusunu saklayan, uçarı ve hayatın içinden gerçerken hayat, dünya ona değmezmiş gibi görünen insanı hakkında (ve onu hazırlayan nedenler hakkında) daha net bir fikrimiz olabilir.

Meraklısına dipnot: Sel Yayıncılık Capote’nin diğer kitaplarını da (Çimen Türküsü ve Bukalemunlar için Müzik) yayına hazırlamakta.


Kabul Edilmiş Dualar
Truman Capote
Çeviren: Süha Sertabiboğlu
Sel Yayıncılık

Yayınlanma tarihi: Mart 2008

Hiç yorum yok: