Didem Nur Güngören'in durumlar, kitaplar ve şeyler üzerine, yayınlanmış -bazen de yayınlanmamış- muhtelif edebi yazıları... Tarih aralığı da 1999-2010 gibi... Hepsi bir arada temiz temiz...



İstanbul Hikayesi

Karşı kıyıdan hayatımızı geçirdiğimiz şehrin tarihine bir bakış: Leonis, 1922’de İstanbul’dan göç etmek zorunda kalan bir delikanlının ve onun İstanbul’unun hikayesi.

1914-1918 yılları arası dünyanın o ana dek görmüş olduğu en acılı yıllar: üç ay süreceği sanılan bir savaşın dört yıla yayılması, Avrupa’nın bir kuşağının bu savaşla büyümesi, bir kısmının bu savaşta yok olması... Yaşlı kıtanın geleceğinin baltalandığı, tarihinin tümden değiştiği, sınırlarının keskinleştiği, hiçbir şeyinin bir daha eskisi gibi olmasına izin vermeyecek olan bir zaman dilimi. Üzerinde yaşadığımız topraklar için de bu dönem hayli önemli, üstelik akabinde yeni bir savaş ve arkasından kurulan yeni bir devlet var, bugünkü hayatımızın temel taşı bunlar.
İmparatorluğun başkenti İstanbul, yüzyıl başında bizim bugünkü haline bakarak hayalimizde canlandırmamızın mümkün olmadığı bir yer aslında. Coğrafyası da, kimliği de, işlevi de, anlamı da, nüfusu ve nüfusunun özellikleri de bambaşka, sanki başka bir şehir gibi. Sanki yabancı bir yer, yabancı dillerin konuşulduğu, ortak lisanlarda buluşulduğu, insanların ortak ve bütünlüklü amaçlarından ziyade, sadece kimi özelliklerinin kesişim kümelerine bakan bir şehir.
İstanbullu bir yunan ailesinin çocuğu olan Leonis işte bu tarihte ve bu kesişim kümesinde, ailesinin özel alanının ona sunduğu konforlu bir hayatta yetişirken Avrupa’da savaş başlar. Aile, tanıdıklar haritaların üzerine çöker, Rusya’nın müdahalesini, Karadağ’ın geleceğini tartışırlar ilk önce. Bu savaş henüz uzaklarda ama insanların da dilindedir. Oradan çocukların oyunlarına girer.
Sonra işgalle birlikte yaşamlarına girer, gündelik yaşamlarının baş konusu olur, kendi aralarındaki kavgaları tetikler, sakin mahalle hayatlarını, aile hayatlarını, aşklarını ve onların yaşanma biçimlerini etkiler. (Bunca subay olmasaydı İstanbul’da belki de Eleni Foka, Leonis’in aşkından bunca kaçmazdı; ortalıkta bunca kavga olmasaydı Leonis ve arkadaşlarının oyunları kavgalarla sonuçlanmazdı belki...)
Bir arada yaşama fikri insanların kafasında net bir biçimde değişmektedir, ortak dillerin alanı, ortak amaçların alanı, yani bir ülke, bir vatan... Leonis’in ailesinin sadakati Yunanistan’a ve bu topraklarda hüküm sürmüş olan atalarınadır. İstanbul sadece Leonis’in ve başka köklerden gelen ailelerin bir arada yaşadığı, çocuklarının atalarını ve ailelerini birbiriyle naif bir şekilde kıyasladığı, artık yitirilmekte olan bir cennet gibi... Dağılmakta olan parçaların dağıldıklarını bilmedikleri bir bütün.
Buradan sonra artık başka yerlere, hasreti çekilen anavatanlara, dillere, ataların ülkelerine dönüş başlayacaktır. Ama bu büyük hareketler içeride bunu yaşayan ya da buna maruz kalan, hasret çektiği varsayılan kişileri de kavuracaktır. Leonis de uzun süren bir gençliği, resim tutkusunu, arkadaşlarını tarihin keskin bir dönemecinde kaybeder. Yalnız değildir, dünya artık hallaç pamuğu gibi oradan oraya savrulmakta olan insanlarla doludur. Her zaman.

Oysa Leonis çocukluğunu bu şehirde geçirir, aşık olur, kavga eder, kendisine, bedenine olan biteni –herkes gibi- anlayamaz, keskin bir ahlak içinde hareketleri gözetlenir, sevişmeyi öğrenir, kadınları ve arkadaşlarını sevmeyi öğrenir. Bugün hepimizin aynı hayatı içine yatırdığımız şehir, bu insanların, yani başka diller konuşan, başka tanrılara inanan, başka atalardan gelme insanların da şehridir. Aynı yaşamı yaşarlar. Aynı bahara, aynı Taksim’e, aynı parklara, aynı sinemalara çıkarlar; mekânların değişmiş olması farketmez, aynı coğrafyanın aynı kaderine kalmışlardır.
Bugün şehrimizin değişimini, geleceğini konuşuyoruz, ondan ne yapacağımızı, içinde nasıl yaşayacağımızı, bizi nasıl öfkelendirdiğini ya da yatıştırdığını, sunduklarını, sunabileceklerini konuşuyoruz. Daha önce başka insanlar da konuştular. Onların da fark etseler de etmeseler de gündemleri, içinde yaşadıkları şehirdi. Buradan bir gelecek kuracaksak, o insanların, o zamanın şehrine bakmadan bunu yapamayacağız. Leonis’in arkasında bırakmak zorunda kaldığı, kelimenin gerçek manası ile kozmopolit olan, ve sonra tam anlamıyla bir yıkıma uğrayan, bize gelebilmek için kendisinden başka bir şey olmak durumunda kalan şehre, onun uzun sürmüş parlak günlerine dikkat etmeden bu şehirden bir gelecek çıkaramayacağız.

Leonis
Yorgos Theotokas
Yunanca Aslından Çeviren: Damla Demirözü
Can Yayınları

Yayınlanma tarihi: Haziran 2008

Hiç yorum yok: