Didem Nur Güngören'in durumlar, kitaplar ve şeyler üzerine, yayınlanmış -bazen de yayınlanmamış- muhtelif edebi yazıları... Tarih aralığı da 1999-2010 gibi... Hepsi bir arada temiz temiz...



Kendi Odasında Kapalı Kalana

Bu yazı Kitap-lık dergisinin Temmuz-Ağustos 2003 sayısında yayınlandı.
Hikayesi şöyle: Enis Batur, Galatasaray Universitesi’ndeki dersinde yayınlanmak üzere yazı yazmalarını istedi öğrencilerinden, tema “Otel” idi, Hopper'ın bir resmi de bir ara elden ele dolaşmıştı derste. Yayınlanırken başlığı yanlış yazılmıştı, aslında bir başlığı yoktu. “Kendi odasında kapalı kalana” ithaf edilmişti yalnız.



Andronikos, Bilge Karasu’nun “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı” adlı uzun
anlatısında kahraman. Bizanslı keşiş Andronikos inandığı değerler
sistemi gün gelip de kurumsal olarak değiştirildiğinde yeni bir inancı
kabul etmek yerine kalkar ve yola çıkar; bir ıssız adaya doğru tek
başına.
Hikaye bu da olsa, bir başkası da olsa izlek aynı: kişinin hayatı bir
yerde, bir anda oraya dek kurdukları, inandıkları hiç yokmuşcasına geri
teper. Bundan böyle eskisi gibi olunamayacaktır.
Herhangi bir yerde durmakta olan taş. Sonsuza dek duracakmış gibi
görünen. Ya öyle durması yavaş yavaş harekete geçişini pişiriyorsa…
Kişi, bir adım gerisine ancak o kırılmadan sonra bakabilir; kavranacak
bir şey varsa orasıyla ilgili –nerede başladı çatlamaya, geri dönülmez
derinliğe hangi noktada ulaştı- ancak anın ertesinde ulaşmayı
deneyebilir. İçindeyken sadece yaşanıyordur, o haliyle pişiyorsa
pişecektir.
Harekete geçmeden, yuvarlanmaya başlamadan önce, bir anda mutlaka bir ses vermiş olmalı, orada artık durmayacağına dair. Duymuş olunsa…
Besbelli kişi kendi gücü ile durdurmuş, değiştirmiş olmayı
isteyecektir/düşünecektir. Oysa çoğu kez unutulur, kişi, en azından ilk
bir kaç seferde, durdurabileceğini çok sonra tasarlayabilecektir:
işaretleri, hele kendininkileri okumak hüner işidir.
Hareketinin ilk anında bir kaç parça toz toprak havalanacak illa ki…
Hiç beklenmeyen geldiğinde kişi yerinden kalkar, gider. Her kişioğluna
böyle mi olur, kişide bir şey kalkar, gider. İnanılması güç olan kişide
yerleştikçe ilk anın kavruluşu, harlı alevi bir dip ısısı ile yer
değiştirir. Bundan sonra kimyası iyiden iyiye değişinceye dek kişi
yanıp duracaktır.
İki ihtimal var artık, aşağıya doğru hızla yolalan taş için: bir yere
(herhangi bir yere: bir duvar, bir düzlük, bir boşluk) varıncaya dek…
Ya da sökülüp dağılarak, her parçası yolun bir yerinde, yokoluncaya
dek…
Yerini değiştirmek için kalkan kişi illa Andronikos gibi ıssız bir
adaya yol almasa da, yaklaşık bir tepkimeyle, hasar tespiti
yapabileceği bir yere gidebilir: başka bir şehir, başka bir ev, belki
bir otel.
Nereye varacağı, nerede duracağı kestirilemeyen taş önce sımsıkı
kalmaya çalışacak, gücünü buna yontacak.
Kişi sağsalim vardığında günlerin hala geçiyor oluşuyla büyülenebilir,
anlamı çoktan parça parça olmuş olsa bile. Geriye dönük hesap geriye
dönülmezliğin içine iyice sokulacaktır oysa; yeri, kişinin gerçekliği
içinde havada debelenecektir. (Bir otel odası, bir “tam” yer değildir.)
Kişi koordinatını belirlemeye çalışıntıkça fark edebilir: asıl
kaybolmuş olan ana eksendir. (Sanılabilir: Bir otel odası gediksiz bir
zırhtır)
Andronikos vardığında artık bol olan vaktini düşünür: “Ne yapmalı bu
vakti?…Bir şeyler yapmalı, bir şeyler kurmalı… Ama kurmak… Kurmak
gücünü bulabilmek için…”
Sonra gücü tükendikte asıl dağılma başlayacak.
Bir hafifleme yönünü tayin etmesine yarayabilir, belki, eğer…
Yeni yerinde kişiyi ancak kendisi bulabilir. (Bir otel odasına
sığınılabilir.) Zoru kurallarını kendi koyduğu oyunu bozmak, sil baştan
koyduğu kurallarla işe koyulabilmektir. (Bir otel odasına sığılabilir
mi?) Çarkı geriye çevirmek tümden imkansız; buradan sonrasına, şimdiye
dek çizilmiş olandan farklı bir yol inşa etmek ise…
“Kurmak gücünü bulabilmek için…”
Dağılması istenmiyorsa, dağılmak istemiyorsa hala…
Rahim yerden çoktan çıkılmıştır, dışında tekrar bir yaşam kurmak için
içeriden bir ilmeği tekrar yakalamak gerekecektir. Örgü tümden
sökülmeden bir yeri rahim olarak bellemek mümkün olabilir. Doğum oradan
olacaktır: ölü ya da diri.
Andronikos adasında ilkin suyu aramıştır.
Taşa bir inanç sığdırmak mümkün olsa…
Bir otel odasına öylece bungun yerleşen kişi için inanç taşımak mümkün
değil. Neden sonra kişi bir tetiklenme ile bulabilirse şanslı mıdır bir
inancı –doğrudan kendinde, kendine? Yaşam bunca değerli midir? Değer
midir?
Hareketi taşa bir kuvvet verebilir, verecektir. Ama seçimi…
Kişi neyin içinde yaşamayı seçecektir? Bir şeyi kurmuş, beslemiş sonra
kaybolduğunu görmüştür. Bu bilgi ile yaşanabilir ama gördüklerini göze
alabilecek midir? (Göze alınan şey bir otel odasından nasıl
görünecektir?) Bir geçicilik ilkesi dokulara işletilebilirse –üstelik
doğru oranda- kişi daha sağlam bile durabilir, şüpheleri içinde. (Bir
otel odasından neler öğrenilebilir?) Bunca direnmek mümkündür elbet. Ya
da…
Andronikos adasında bir yaşamı temel öğeleriyle kurmuştur oysa. Çarkın
böyle işlemeyeceğini fark ettiği an hangisidir?
Ya “buradan sonrası” ancak ona bakanlaraysa?
Ya direncin atılan atılacak olan ilmekte kişiye göre bir anlamı olmayacaksa?
Kişi her seferinde savrulmamayı öğrenebilecekken, bunu bilirken, artık
öğrenmişken… (Otel odası bir mercekse oradan gördüğü kendi evindekinden ne denli farklıdır?)
Kişinin kararı bundan sonra ancak kendisinedir. Bir yer, bir mekan taşıdığı yükle kişiye böyle gelecekse gelecektir. (Otel odasının duvarları kazınamaz, rahmin duvarları kazınabilir mi?) Kişi dönmeyi seçtiğinde aslında nereye dönüyordur, kim bilebilir? Kendisi?
Andronikos bir kahramandır.

02.05.03-14.05.03-16.05.03

Hiç yorum yok: