Didem Nur Güngören'in durumlar, kitaplar ve şeyler üzerine, yayınlanmış -bazen de yayınlanmamış- muhtelif edebi yazıları... Tarih aralığı da 1999-2010 gibi... Hepsi bir arada temiz temiz...



Santral’de Yeni Hareketler

Santralistanbul Modern ve Ötesi sergisinden sonra tekrar harekete geçti, bu kez iki büyük sergiyle Ağustos ayını canlandırıyor.

Santralistanbul geçen sene açıldığında İstanbul yeni ve hayli hareketli olacak bir kültür sanat merkezi kazandığının pek de farkında değil gibiydi, özellikle çok kapsamlı olan ilk sergi Modern ve Ötesi tam bir yıl boyu açık kaldı ve herhalde İstanbul’da bu anlamda ufak çaplı bir rekor kırdı. 15 Haziran’da bu serginin (sonunda!) kapanmasının ardından santralistanbul’un sergi salonları yavaş yavaş ivme kazandı. İlk önce Kristal Elma’nın 20. Yılı sergisi, daha sonran GEO ile işbirliği yapılarak düzenlenen yeryüzü fotoğrafları sergisi derken herkesin diline dolanan adıyla “santral” şimdi aynı anda iki sergiyle Ağustos ayını şenlendiriyor.

İlk sergi İstanbul’u bir süredir pek seven Magnum ve İstanbul’da retrospektif sergi açmaktan artık pek hoşlanan fotoğrafçılarından birine ait: Çağımızın “vakanüvis”i olarak görülen İngiliz fotoğrafçı Martin Parr. Parr’ın fotoğrafları, köklü bir belgesel fotoğraf geleneğine yaslanan Magnum Photos için bir dönüm noktası. Zira gündelik hayatta insanlara tanıdık gelen şeyleri yeni ve çarpıcı bir biçimde yansıtıyor. Klasik Magnum fotoğrafçılarından yine de biraz ayrı bir yere düşüyor Parr, fotoğrafları yeterince “yabancı, uzak, gizemli ve hüzünlü” değil, tam tersine, onda ilk bakışta fazlasıyla tanıdık, fazlasıyla gündelik hayata dair ve sıradan görünen sahneler var. Onu gerçek bir Magnum fotoğrafçısı yapan şey yarattığı farkındalık alanı. Fotoğrafları insanların içinde yaşadığı kapitalist kültür ve onun öğeleri konusunda izleyenlerde gerçek bir aydınlanma yaratma kapasitesine sahip.
Bu fotoğraflar bazen ilk bakışta, abartılı, grotesk görünebiliyor yine de. Bu durum tamamen anlam mekanizmasını nasıl çalıştırdığı ile ilgili: Aslında nasıl yaşadığımızı, kendimizi başkalarına nasıl tanıttığımızı ve değer verdiklerimizi bir sıradanlık içinde görmek bizde büyük ve abartılı bir şeye bakıyormuşuz izlenimi uyandırabiliyor. Çağımızın unutulmaya yüz tutmuş olan değerlerinden olan “ironi” burada her boyutu ile mevcut. Bireysellikten toplumsal ironiye atlamaya hazır fotoğraflar bunlar.

Assorted Coctail’de bu fotoğraflardan 156 tanesi İstanbulluların karşısına çıkacak. Serginin “Son Tatil”, “Bıkkın Çiftler”, “Küçük Dünya”, “İngiltere’yi Düşünmek”, “Almanya’yı Düşünmek”, “Telefon Projesi”, “Knokke le Zoute”, “Glasgow”, “Meksika”, “Lüksemburg” ve “Sağduyu” adlı bölümlerinden geçilerek Parr’a yönelik retrospektif bir bakış kazanmak mümkün.

İkinci sergi “Gerilimli Sınırlar” bir video yerleştirme sergisi. Aura Seikkula’nın küratörlüğünde, beş çağdaş sanatçının katılımıyla gerçekleşen sergi birbirine derinden bağlı olan “bölge” ve “baskınlık” temaları üzerinde duruyor. Küratör’e göre serginin amacı “evrimin uzun süreci boyunca insanlık, birey - toplum ilişkilerinden toprak mülkiyetine ve fiziksel mülkiyete kadar uzanan son derece karmaşık bir dizi bölgesel davranışın ve tanımlanarak sahip çıkılmış bölgenin, buyurgan bir yanı olup olmadığını sorgulamak”.

“Gerilimli Sınırlar”da fotoğraf ve videonun anlatım gücü ön planda; amaç ise yaşamları, gerçeklikleri, kimlikleri ve kültürleri belgelemek, yorumlamak, dışa aktarmak, türetmek, yeniden üretmek, “orada bulunmayanın izlerini” ya da “gündelik politikaları” iletmek. Katılımcı sanatçılar, sınırlardaki ilişkiler problematiğinden yola çıkarak ortak kimliklere oranla bireysel kimliklerin önemine ışık tutuyorlar.

Video sanatçısı Saskia Holmkvist sergideki yerleştirmesinde, “toplumsal trajedileri ve belli çatışma durumlarında oynadığımız rolü” nasıl karşıladığımızı araştırıyor. Sergiye bir dizi fotoğraf ve video çalışmasıyla katılan Sini Pelkki’nin ise, insanların birbirleriyle olan ilişkilerinden, yaşam ve etkileşim alanlarıyla ilişkilerinden ortaya çıkan ürünleri gösteriyor. Jussi Puikkonen’in fotoğraf çalışması çağdaş, kentli mekânların içindeki gündelik yaşamın “bayağılığını”, ı tüketim kültürüne dair görünümleri ve bunların gelip geçici biçimlerini tartışıyor. Fotoğraflarında sanatsal göndermeler bulunan Carrie Schneider, kişisel alan ile gündelik toplumsal alan arasındaki ilişkinin yarattığı huzursuzluk, tekinsizlik, merak gibi duyguları aktarma çabasında. Sergiye mekânsal bir fotoğraf yerleştirmesiyle katılan Sauli Sirviö ise kamusal alandaki kimliklerin artışını ve gelişimini inceliyor.

“Santral”deki hareket sadece bunlarla sınırlı değil; çocuklara ve gençlere yönelik eğitim programları, konferanslar, bir büyük Enerji Müzesi, müzeyle ve müzenin konseptiyle ilgili sanat eseri gibi ürünlerin satıldığı “santraldükkan” da mevcut. Yazınızın en azından bir gününü ayırın.


“Assorted Cocktail”
Ana Galeri / 3. kat
“GERİLİMLİ SINIRLAR”
Ana Galeri / 2. kat

santralistanbul

Hiç yorum yok: