Didem Nur Güngören'in durumlar, kitaplar ve şeyler üzerine, yayınlanmış -bazen de yayınlanmamış- muhtelif edebi yazıları... Tarih aralığı da 1999-2010 gibi... Hepsi bir arada temiz temiz...



I, II, III

Bu yazılar hiç yayınlanmadı.

I.
.Girizgâh

Kulelerden in ki yüzün belirsin. Ben çıkamam. Daha doğrusu olmadan bittim ben. Boynum uzamadan kırık. Sırtım yirmide kambur. Ne göbek deliği, ne tırnak. Yazıya zor bir parmak. Titreyen üç bacak, üçüncüsü o yüzün geldiği yerden gittiği yer uzanıyor. Oysa bir tek hatta ileri geri olduğumu iddia ediyorum. Karşıma bir zayıflık, bir cücelik dikiliyor, hattımı kesiyorum. C’était un jour immense.

.Doğu(m)
Gitti bu esrar. (Bekle ki geri gelsin o ignorence)
Balkonlarda bekledik uğultulu yoktur aşağıdan geçen. Camlar boyu güneş parladu, al sana bir ayna karaltılı bak. İki. Artık.
Seferinden dönsün, gelsin, baktıklarımıza baksın, bizi ‘tam’ görsün çünkü biz kendimizi her nesnemize, anımıza, rüyamıza dağıtanız. Bir de utançtan ağıtını yakamayanız. Gelsin, uyutsun bizi. Diye bekleyeniz.
Sus1
Sus2
Sus3 deyip

Üç nokta

.Bölü(m)
Bu hat’a üçüncü çok geliyor. Bizden içre ikiliği bozuyor. Biz iki sus’ta susanız. –Ben öncesi bir kişi zamiri bulunamadığı için öznesizdir virgülden önceki cümle ve öznesizlikle ezilir o fiil) bakın, iki olduk zaten. Bir karagöz iki hâcîvat, düşeriz. İstenmez. Ne getirdikleri ne kendisi. Biz bekleriz. Açılan parantez, kapatan ikizi mi? Üç, bir esrik sırıtış. Aynı anda konuşamayız, gelmesin, binbir kapı önünde, içlerine giren soluklarda, özsularda –belki, evet ‘onlar’ın- uyutsun kendini. Biz uykusuz, susanız.

.Hep öncesini arayan bir metinde ‘üç’ün sözü aslında kimindir?
Titreyen bir sesle: ‘Üçü sesli kılan iki.’

Seyyâh: Gezdikte. Yokken bekledikte. Siz sustukça avaz avaz. Anlattıkta, yazdıkta üç. Kendinize durdukta, arada gelmekten gitmeye yatan üç. Dilinizde, birbirinize yaklaştıkta, aranızdaki nokta, bitiremedikte. Sizden çok oıradan içre: Hep burda. Ama siz söyledikte: Seyyâh.
Genişleyip ayrıldıkta, evet, bir kule: İkinin arasından üçe.

.Kulelerden in ki belirsin yüzün
‘O’dur bir ikiüçü doğuran ve asıl söz bir ve iki arasında sıkışandır: Ayna ve iki yanındaki zahir hep. ‘O’ndan gelme, ‘o’nu bekleyen, ‘o’nu üçüncü kılan. ‘O’ neden sonuçsuz bir metinde (şöyle ki her metin parçası bir öncekini aramaktadır, nedenselliği tersten kurarak belki kendisi de bir artı söz değil, bir fazla eksiktir bir öncekinden, oysa hayat soldan sağa okunur doğu memleketlerde) ‘tek’i kılmakla yükümlüdür kendisinden, ‘tek’i hep ‘îki’ kılacak bir reaksiyonu başlatarak ancak.
Ve tarih Narkissos’la başlamış olabilir. Bir ve iki arası söz, maalesef, -güzel de kokan aslında- bir çiçek olabilir.



II.
.İki.

Kısalım sesimizi o halde. Hattımız çığlıklarla bezeli, biz susalım.
İki ucunda durdukça gerilecek aramızdaki.
Olamadığımızı, olamayanımıza ‘o’ oldu.Biz baktıkça da, söyledikçe de kendini
tuttu, esirgedi bizden.İki ucundan onunla gerili tel koptu, kendimize
kıvrıldık.
Yine iki,yine ‘o’ oldu olan.

Uydurukça çığlığımız yükselsin ama sözümüze güvenilir mi?Hala o baktıkça,
uzak/yakın, duruşumuz ayarı bozuk suskunluk.
Ah, nedeni belli,soldan sağa harflerin perspektif yığılması: Bu oldu
yazdığımız. Kutudan saçılan, göğe ve yere, sus vermeyen esrime:
İki ölümlü üzre sığ konuşmalar.
Neden?
Tek bir hat idi derdimiz.

Gece ilerledikçe, o ve sonrakiler hep, bizimle doğmuş kelimelerin
depremi. Sonuncuda bizden ayrı artık o el, karın, unutturmaya dolanan dil ve
bembeyaz yüz, soluk, çarşaf ve duvar.
Unutulacak kadar sığdır sarf ettiklerimiz, sır ve söz diye, bir ‘çünkü’
bütün zaman dilimlerinde doğumu ve ölümü herkesinki gibi bağlar.


.Tek.

Ben kendimden ‘sus’ verildiğinde döndüm. Saatimi babam bildim diye
solumdadır bütün kaynaklı (aşktan, alkolden, öyküden) solumalar.
Ve o solumadır hızla ikiye yol alan, üçe yer vererek.
Oysa bu susmada artık kendimi dinliyorum. Ağız ve mide arası gerili bir
çılgınlık ve orada boğulan, kasılan cümleler: edeceklerim. Körpe ve kaygan
bir kaygı, hiç susmadı. On ikiye yirmi var.
Ses ve sessizlik arası bu müzik çalar. On ikiye on var.
Başımı yastığa ve bölünen sesin.İvmeyle parçalara: önce iki ayrı: İki
dişi: İki sefil suskun.
On ikiye beş var.
Sonra üçüncü: Bölen ‘milad’dır: kendisi hep zorla dile getirilen.
On iki.
Uykudan başka nereye sığınılır?

III.
Bu gece ‘Dibin sesi’ programından tekdüze yayın yapılmakta: birbirinin içine
geçmiş anı-zaman parçaları.

Yengeçler yutsun beni, üzerime kumullar kapansın,kör aydınlığa söylediğimiz şarkılar kayboldu her nasılsa.Ah,kendime eşsiz evler yapıp,tek tek yıkmak istiyorum:yan yana gelmemesi gereken tuğlalardı bunlar.

Hadi bağıralım
ciyak
ciyak
Uzunlamasına belirip kaybolan tınılar, her yerden (kapı aralığından, anahtar
deliğinden) sızsın.Mordan kahverengiye uzun seyahatler edelim.
Susalım.
Ve bu suskunluk içindekilerden bağımsız taşınca...

Dilim bu susmayla dolanıyor,ağzımın içinde sarhoş, şişmiş. İki dişil ruh kalbimi kemiriyor.
tıkır
tıkır
Bir ikiliğe adım adım
Yüzüme sonsuz sayıda maske örtmeli benim.Sözlerim ancak o zaman uzaklaşabilir ve kaygan sesim o zaman kulaklarıma çarpar :ötekinin yankısı.
Bir gecede yazmak istiyorum, hemen, bu zamansızlıkta durdukta büyüyen, genişleyen bütün metinleri.

Olanları bildikte, zamanda olacaklar da törpüleniyor.Tam ‘şimdi’ de birikmiş
bir imgelem, savaş halinde yarattıklarına karşı. Dağınık bir tempoyla kılıç
şakırtısı: bütün süzülenler artık.Parçalamalı, istiflemeli.
Adlar bile görünmüyor oysa, bakış yer değiştiren sürekli, kesişmeyen artık ‘öteki’ ile, ses söz: yığıntı.
Yeri/duruşu (sağ duvar,sol duvar ve yatay,dikey) değiştirilse bile aynı tablo. Artık.
Hadi susalım.

Sus 1: Taştan yont bunu: tam da aynısı olsun öykülerin : birileri. bir oda.bir sokak.kavruk uykular.sarhoşluklar.ve hepsinin bitmeyecek anı(ımsama)ları.

Sus 2: Ör bunu, iç içe sok, kilitle, karıştır, yap, boz, bedenine vurdur –hızla- , boya, kavur, besle ve kuru bırak içine (s)al, uyut, yak ve bütün savaşanların gözlerini büyüt –gözbebeklerini- , başla ve bütün zamirleri, fiilleri dök eteğinden.Karnındaki yumuşak oyuntudan kes sızılarını ve
sus
sus
sus.

Birbiriyle savaşan iki kadın oldu gövdem: annemden kalan iz yolda hicrette doğru kadına doğru ama sağ elim durmadan oyalıyor göçünü, kağıt üstünde gece baskınlararı yaparak.Gündüz gösterdiğinden başkasına bakışların öcünü alıyor.Uykum tarafsız bölge: ağırlığıyla bu savaşın çırpına çırpına uyanıyor bedenim.

İki kadın, yığıl birbiri üstüne artık.Gürültünle çağırdığın atlı (maalasef)
yolda ve kurmak üzere geliyor ikinizi de sırt sırta bağlayacağı direği.
Çocuklarınızın bile bakışları kesişmeyebilir artık.

1 yorum:

TuLûAt dedi ki...

Yalanın böylesini de görmemiştim. Hem de başlıkta.
Saygıyla..